24 Nisan 2015 Cuma
Gece çok soğuktu. Uyku tulumunun ve kapşonunun büzgülerini büzüp iyice kapatmama rağmen uzun süre soğuktan uyuyamadım. İçerdeki hava ısındıktan sonra dalmışım ama gece boyunca sol omuzumdaki ağrı yüzünden sık sık uyandım. Hava aydınlanmıştı ama soğuk yüzünden canıp tulumun içinden çıkmak istemiyordu, matın üzerşnde dönüp duruyordum ve her dönüşümde mat gıcırdıyordu. Sonunda yan çadırdaki Uğur Orhan abi yeter artık dönmede uyuyalım diye seslendi. Thermarestin bu matı çok rahat ama birde ses çıkarmasaydı.
Sezer ile Murak çoktan kalkmışlar Hacivat ile Karagöz gibi didişiyorlardı. Bu didişme kavga şeklinde değil esprili şekilde kendi aralarında şakalaşma şeklindeydi. Dışarıdaki sesler artınca bende kalktım. Kalkmadan önce yattığım yerden hep önce matın ardından yastığın siboplarını açar içlerindeki havayı vücudumun ağırlığı ile iyice boşaltırım. Ardından yastığı, matı ve uyku tulumunu kılıflarına koyar, üstümdeki giysileri günlük giysilerle değiştirdikten sonra çadırın içine saçtığım eşyalarımı toplar ardından dışarı çıkarım.
Dışarı çıktığımda hemen hemen herkes kalkmıştı. Hava güneşliydi. Bu gün güzel bir havada bisiklet süreceğiz gibi görünüyor. Günlerdir İstanbul ve İğneadanın hava durumunu takip ediyorum tahminlere göre İğneada daha sıcak olacak.
Uğur dün akşam karanlıktan pek göremediğimiz çevreyi keşfe çıkmıştı. Dün gece çok üşüdüm diye söze girdi. Sen zaten çok üşürsün ama gerçekten dün gece çok soğuktu dedim.
Kampımızın genel görünüşü.
Sezer yanında Beşiktaşımızın bayrağını getirmiş sallıyordu. Erken kalktığı için kahvaltısını yapmış.
Rüzgardan bayrak uçuşuyor birkaç denemeden sonra Sezer bayrak düzgün görünecek şekilde fotoğrafı çekmeyi başardı.
Ağaçlar çiçek açmıştı.Erken kalkıp kahvaltılarını yapanlar çevreyi gezip eşyalarını toplarlarken geç kalkanlar kahvaltılarını yapıyorlardı. Bu günkü etap Kazandereden Beğendik köyüneydi Yaptığımız durum değerlendirmesi sonucunda Ferdi ve İslamın mevsin itibarı ile Beğendik in boş olacağı, alışveriş imkanının kısıtlı olacağı uyarısı ile İğneadada konaklamaya karar verdik.
Çadırları ve eşyaları toplayıp bisiklete yükledikten sonra yola çıktık. Önümüzde %10 luk kısa bir yokuş bizi bekliyor.
Önden yola çıkanlar baraj gölü üzerindeki köprüde fotoğraf çekiyorlardı.
Köprüyü geçtikten sonra yokuş başladı.
Biraz ilerledikten sonra yokuş dahada sertleşti
Yokuşa önceden başlayanlar var.
Önümde çıkan Arifmiş.
Yokuşun eğimi ciddi olarak hissediliyor bacaklarda.
Yokuşun sonunda Kıyıköy Vize yoluna ulaştım Kavşakta geriden gelenleri yönlendirmek için bekledim. Miraç ve Osman daha önce yola çıktıkları için devam etmişlerdi. Herkes geçtikten sonra bende devam ettim.
Hamidiye köyü kavşağına geldiğimizde Miraç ve Osman bizleri bekliyorlardı. Hep birlikte Hamidiye köyüne indik ve köy çeşmesinden sularımızı doldurduk.
Çukurda kalan bu köyün baraj gölü altında kalacağını 2010 yılında duymuştum ama şimdilik bir gelişme yok.
Köyde çep telefonu çekmiyor ve insan görmek neredeyse imkansız. Acaba köyün baraj gölü altında kalacak olması ihtimali köyün nüfusunun azalmasına neden olmuş olabilir mi?
Bir zamanlar bahçesinde çocukların koşup oynadığı okul bahçesi artık boş ve okul kaderine terk edilmiş.
Kısa bir duraklamanın ardından yola devam ettik. Önümüzde köyden çıkabilmek için kısa bir yokuş var.
Sakinliği nedeniyle bu köyden her geçtiğimde huzur buluyorum.
Mütevazi ama tertemiz evleri ile çok şirin bir köy.
Köy çıkışında keçi güden bir arkadaşla karşılaştık.
Yanından geçerken İstanbulun gürültüsünden bıktım buraya kaçtım keçi güdüyorum diye seslendi. Bana da iş varmı geleyim dedim. Oradan bir sopa kap gel dedi. Gülüştük. Sonunda gidebilecek köyleri olanlara imreniyorum. Benim gidecek bir köyüm bile yok.
Yokuş başladı. 2010 da daha az yüküm olmasına rağmen bu yokuşu çıkarken oldukça zorlanmıştım ama artık hiç zorlanmadan çıkabiliyorum ve yokuş çıkmayı çok seviyorum.
Ferdi bisikletinin arkasına taktığı bayrağıyla yokuşu çıkıyor.
Yokuş bitti. Bundan sonra inip ardından hafif bir eğimle devam eden yol bizi Kışlacık köyüne ulaştıracak.
Sürpriz bir %10 eğim daha ama korkulacak bir şey yok bunlar kısa çıkışlar.
Kışlacık köyü göründü. Burada çay molası vereceğiz. Yolda yaşıtım bir adamla karşılaşıp durdum. Sağdan soldan sohbete başladık. Her köyde karşılaştığım sorunlar burada da karşıma çıktı. Pahalı girdiler nedeniyle tarım ve hayvancılık yapılamadığından, gençlerin topraklarını bırakıp büyük şehirlere göç etmesinden konuştuk. Arkadaşın koltuğunun altında gazete kağıdına sarılı bir çerçeve vardı. Sen ne yapıyorsun nasıl geçiniyorsun dedim. Arıcılık yapıyorum buda kovan çerçevesi köy girişindeki kovanıma koyacağım dedi. Arıcılık nasıl peki dedim. Daha az masraflı kovanı bırakıyorum bekliyorum dedi. Peki karlı mı diye sordum daha yeni başladım şansımı deneyeceğim dedi. Köyün girişindeki akaryakıt istasyonundan ne diye uğraşıyorsun bisiklet ile motor alsana diye seslendiler. Param yok sen alırsan binerim dedim.
Ağaçlar çiçek açıp adeta beyaz gelinliklerine bürünmüşler.
Ademde geldi.
Çay molasının ardından Kışlacıktan ayrıldık. Artık ağaçların arasında ilerliyoruz. Hava temiz, trafik yok,güneş parlıyor, keyfimiz yerinde daha ne olsun.
Sivrilere köyüne yaklaşırken Osmanla birlikte adeta yarışırcasına bisiklet sürdük. Çok keyifliydi. Köyün girişinde durup arkadan gelenleri beklemeye başladık.
Arkadaşlar gelmeye başladılar.
Gurup tamamlanınca köye devam ettim. Burada da bir çay molamız var.
Çay molasında kimimiz kahvede çaylarımızı içtikten sonra bakkaldan aldığımız tost ve konservelerle öğle yemeğimizi yedik. Manda sucuklu tostta aklım kaldı ama hararet yapar diye konserve yemeye karar verdim.
Ardından fotoğraf çektim.
Miraç okuldan dönen iki küçük kızın fotoğrafını çekiyordu.
Çok şirinler umarım yüzleri ömürleri boyunca hep güler.
Köyün kahvesi.
İslam burada bizden ayrılıp geri dönecekti. Yola çıkmadan önce bu turda toplu fotoğraf çektirmediğimizi fark edip hep birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirdik.
Köy çıkışında toprak orman yoluna sapıp longoz ormanlarından geçerek İğneadaya ulaşacağız.
Yol çok güzeldi. Muhteşem görüntüler vardı ama ben inişin cazibesine kapılıp durmadan pedal çevirmeyi tercih ettim. Miraç ile birlikte dereyi geçeceğimiz Orman İşletme Şefliği önüne geldik. Miraç'ı arkadan gelecekleri yönlendirmesi için orada bırakıp dereye doğru ilerledim. Dereye yapılan köprü ayakları yüzünden daha önce geçtiğimiz dereye iniş yolu bozulmuştu. Bir süre araştırdıktan sonra biraz ileride dereye inebileceğim uygun bir yer buldum ve dereyi geçtim. Dre kıyısında gelecekleri beklemeye başladım.
Karşı tarafta dereye iniş yeri daha ileri gittiğinden derede eskiye göre uzun bir yürüyüş yapmak gerekiyor.
Her zaman olduğu gibi yardımlaşma ön planda.
Bu Özgürün ilk turu. Bir ölçüde deneyim kazanıyor.
Su soğuk değil ve sığ. Yer yer en fazla bisikletlerin tekerlek göbeklerine kadar geliyor ama zemindeki yumuşak kum bisikleti itmeyi güçleştiriyor.
Bazı arkadaşlar kısa yoldan karşıya geçip orman içine çıktılar.
Bu ayakların yapımına geçen yaz başlanmış. Mahkeme kararı ile yapım durdurulmuş. Hem boşa masraf yapmışlar hem de doğayı bozmuşlar.
Son gurupta geldi.
Son gelen Arif dereye ineceği sırada sudan geçen manda sürüsünün çobanı kenara çekil seni ezer geçerler deyince kendini kenara zor attı.
Arifinde geçişi ile hepimiz yeniden toplanmış olduk.
Bundan sonraki hedefimiz İğneada.
Bu sefer kameranın ağırlığından kask sağa kaymış diye bahane bulabilirim ama genel olarak kaskı doğru oturtmayı bir türlü beceremedim.
Ormandan çıktıktan sonra sağa dönüp Demirköy İğneada yolunda ilerlemeye başladık. Girişte arkadaşlar tabelanın yanında fotoğraf çektirmek için durdular, daha önce burada fotoğrafım olduğu için durmayıp devam ettim. Otogar girişinde durup gelenleri beklemeye başladım. Gelecekleri beklerken otogardan çıkan bir hanım ile bir genç yanıma gelip Orhan Kılıç siz misiniz diye sordular evet deyince bizde sizi bekliyorduk dediler. Tamam dedim gelenleri yönlendireyim biletlerini alsınlar. Yola çıkmadan 2 hafta önce etkinlik sayfasından gelecek olanlardan kimler otobüs ile dönecekler diye sorup 10 kişilik liste belirlemiştim. Ardından buraya şimdilik sefer yapan tek firma olan Şerek&Görkey Seyahati arayıp bize yardımcı olmalarını istemiştim. Görüşme sonunda sağ olsunlar sabah 09:00 otobüsüne 10 bisikleti alabileceklerini bisikletler için ilave bagaj ücreti talep etmeyeceklerini 12.00 arabasının bagajı küçük olduğu için o kadar bisikleti almayacağını söylemişlerdi. Ben bisiklet ile dönecektim ama yolda iş için arayanlar olunca bisiklet ile dönmeye karar verdim. 11 kişi dönüş biletlerimizi aldık. Biletlerini alanların bir kısmını İğneadanın 1-5 km kadar dışındaki kamp alanına yönlendirmiştim. Son gelenlerle birlikte o tarafa giderken arkadaşlar sağda deniz kenarındaki çimenlik alanı gösterip burada konaklayalım hem yerleşim merkezine hemde markete yakın deyince orada bizi beklemelerini söyleyip Sezer ile birlikte izin almak için jandarma karakoluna gittik. Nöbetçi komutan bizim için bir mahsuru yok orası belediyenin arazisi belediyeden izin alın deyince gece yarısı bunlar kim diye başımıza dikilmeye siniz diye haberiniz olsun diye geldik dedim. Kampa giden Uğuru, ardından Erdalı aradım telefonları kapalıydı. Geri dönüp çadırlarımızı kurarken jandarma aracı gelip bir ihtiyacımız olup olmadığını sordular. İlerideki kamp yerine giden arkadaşlara haber verin buraya gelsinler dedik. Az sonra telefonum çalmaya başladı arayan Uğurdu. Jandarmadan durumu öğrenince telefonunu açıp beni aramış. Haklı olarak biz çadırlarımızı kurduk eşyalarımızı boşalttık nereden çıktı bu yer değişikliği diye sitem ediyordu. Uğuru gelmeye ikna edemeyince o zaman siz orada kalın biz burada kalalım yarın buraya gelirsiniz dedim. Ardından Erdal arayıp serzenişte bulundu. Sezer abi ocağını verde onlara götüreyim sabah çay demlesinler dedi. Ocağı verip markete gittim. Döndüğümde gelmeyiz diyenlerde bize katılmışlardı. Sezer ikna edip getirmiş diye düşünürken işin aslı ortaya çıktı. Bu alan bir şahsa aitti. Arkadaşlar gidip çadırları kurduktan sonra bir şahıs gelip burasının özel arazi olduğunu konaklama ücretinin günlük 15 TL olduğunu söylemiş. Bunu duyan arkadaşlarımızda çadırları söküp yanımıza gelmişler. Bu kamp alanında 2010 yılında 3 TL ye, 2013 yılında 5 TL ye kalmıştım 2 yıl sonra üstelik sezon dışında gecelik 15 TL ücret istenmesi çok manidar. Kampta sadece su ve pekte hijyenik olmayan tuvalet var. Elektrik yok, etrafta kamp dışından şahısların girmesini engelleyecek duvar veya çit yok, güvenlik yok. Son derece ilkel bir yer. Yazın belki bu fiyat kabul edilebilir ama sezon dışında gerçekten kabul edilebilecek bir fiyat değil.
İğneadada artık gün batıyordu.
Hava kararınca yemeklerimizi yedik.
Artık yatma zamanı gelmişti.
Çadırıma girip yattıktan bir süre sonra dışarıdan gelen seslerle dışarı çıktım. Çadırların arasında başıboş atlar dolaşıyorlardı. Bir süre sonra bir tangırtı duyuldu. Dışarıda bırakılan bulaşık kaplarını yalayan at tencereleri devirmişti. Bulaşıkları yıkamadan yatmışsını hayvanları buraya topladınız diye seslenip yattım. Hava gün geceki gibi soğuk değil aksine çok sıcak. Bu gece uzun tayt giymeden, uyku tulumunun kapşonunu kafama çekmeden ve iplerini büzmeden yattım. Gece at Sezerin çadırının yanında dolaşırken Sezer içeriden çadırın duvaruna eli ile vurunca atta Sezerin kafasına çifte atmış ve bu kargaşada üzerine bastığı alüminyum çaydanlığı ezmiş.
Bu günkü yol haritamız:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder