18 Ocak 2011 Salı

İSTANBUL-SİLİVRİ-İSTANBUL


08 Ocak 2011
Geçen hafta Poyrazköy turundan dönerken Uğura haftaya Silivriye gideceğim gelir misin diye sordum. Gelirim dedi. Hafta içi istersen cumartesi de gidebiliriz seçimi sen yap deyince aslında Cumartesi olması benim için de daha iyi olur ama Cuma günü tekrar görüşelim dedi. Cuma günü turu Cumartesi yapmak için fikir birliğine vardık. Sabah kalktığımda bilgi sayarın ekranındaki hava durumu widgeti 1 derece, telefonun ekranı 2 derece gösteriyordu. Bisiklete bindiğimde km sayacı 4 dereceyi gösteriyordu. Neticede hava çok soğuktu. İlk kez uzun parmaklı eldivenlerimi giydim. 

ANADOLU FENERİ - POYRAZKÖY


02 Ocak 2011 Pazar
Hafta içi Bahadır arayıp hafta sonu bir program yapalım mı dedi. Kabul ettim. Bahadır Poyrazköy’e gitmeyi düşünüyordu. Bense Silivri’ye gitmek istiyordum.
Uğuru tura davet ettim kabul etti. Erdal ise Silivri’nin kendisi için uzak olduğunu ama Poyrazköy’e giderseniz gelirim dedi. Bu durumda rota olarak Poyrazköy kesinleşmiş oldu. Bahadır ile Pazar sabahı 9.30 da Üsküdar da buluşmak için sözleştik.
Ancak Cumartesi akşamüstü Bahadırın işi çıkınca affını istedi. Sabah Samatya Hastanesinin önünde Uğurla buluşup sahilden Eminönü’nün yolunu tuttuk. Üsküdar’a ulaştıktan kısa süre sonra Erdal geldi. Erdal sakatlığı nedeniyle uzun zamandır bisiklete binemediğinden Erdal’a önde gitmesini ve tempoyu belirlemesini teklif ettim. Yola çıktık. Amacımız durmadan yola devam etmekti. Yokuşlarda Erdal’ın kondisyon eksiği görünmeye başladı. Uğurla yola devam edip Yokuş bitiminde Erdal’ı bekledik. Erdal gelince de hiç durmadan yola devam ettik. Bir süre sonra Erdal ortada gitmek istediğini söyleyince önde Uğur arkada ben gittik. Benim fotoğraf merakımı bildiklerinden her iki arkadaşımızda fotoğraf makinelerini almamışlar. Ben de yeni aldığım makineye kıyamadığımdan makinesiz gelmiştim. 

14 Ocak 2011 Cuma

ANTALYA


05 Aralık 2010 Pazar
Bu gün 20 Kasım. Kahvaltıdan sonra öğlene doğru Hasanla evden çıktık. Ben denize gireceğim benim Hatırım için Hasan da mayosunu yanına aldı. Her ne kadar hava benim için sıcak olsa da onun için serin. Buraya gelmeden önce bir görüşmemizde hava nasıl denize giriliyor mu diye sorduğumda girenler var biz girmiyoruz demişti. Nedenini sorduğumda ise Antalyalı soğuk denizi sevmez demişti. 

9. GÜN OLYMPOS-ANTALYA

05 Aralık 2010 Pazar
Bu gün benim için tur bitiyor. Antalya da Hasan beni bekliyor. Yola çıktığımızdan beri her gün arayıp nerede olduğumu soruyor. Dün Facebook arkadaşım Ömer i arayıp Olimpos a geldiğimizi haber verdim. Beldibi ne geldiğimde arayıp haber vermemi söyledi. Bizi Mustafa Yiğitle birlikte karşılayacaklarını söyledi.
Sabah kalkınca bisikletimin fren pabuçlarını aylar önce aldığım Baradin pabuçları takarak değiştirdim. Üzerindeki arka pabuçlardan Olimposa inerken freni kuvvetli sıktığımda ses geliyordu. Pabuçları söktüğümde tamamen bittiğini, içindeki saçın açığa çıktığını gördüm. Kahvaltıdan sonra Alaturka çalışanları ile vedalaşıp yola çıktık. 

8. GÜN OLYMPOS-ÇIRALI-YANARTAŞ


05 Aralık 2010 Pazar
Olimposa dün gece hava karardıktan sonra geldiğimizden bu gün Olimposta kalıp hem çevreyi gezeceğiz hem de denize gireceğiz. Sabah geç kalkacaktık güya ama yine kurulmuş saat gibi erkenden kalktık. Kaldığımız yerin güzelliği daha iyi görünüyordu gün ışığında.
Gece çok soğuktu klima gürültü yapıyor diye çalıştırmadık. Yandaki evin klimasının gürültüsünden de doğru dürüst uyuyamadık. Çokta üşüdük. Güneş havayı yeni, yeni ısıtıyordu. 

7. GÜN KAŞ-OLYMPOS

04 Aralık 2010 Cumartesi
Sabah 06:30 da kalktık. Saat 07:00 de akşamdan sözleştiğimiz gibi Süha geldi. Sağ olsun kahvaltımızı hazırlamış. Üstelik nefis bir çayda demlemiş. Kahvaltıdan sonra eşyalarımızı toplayıp aşağı indirdik. Apartmanın girişindeki hortumla bisikletlerimizi yıkayıp temizledik. Yüklerimizi yükledikten sonra Süha ile vedalaştık. Sevgili dostum Süha ya apart olarak kiraya verdiği dairesini biz geleceğiz diye kiraya vermeyip bize tahsis ettiği için teşekkür ederim. Çok zevkli döşenmiş kutu gibi bir daireydi.


6. GÜN KALKAN-KAŞ


03 Aralık 2010 Cuma
Bu günkü yolumuz 30 km kadar olduğu için akşam Mert biraz uyuyalım demişti ama her ikimizde 7 civarı kalktık. Balkondan gündüz gözü bir kez daha Kalkana baktım.

5. GÜN ÖLÜDENİZ-KALKAN

02 Aralık 2010 Perşembe
Sabah yolumuz uzun olduğundan erken kalkmaya karar verdik. Mert telefonunu 6:30 a kurdu. Yattıktan az sonra yağmur atıştırmaya başladı ama kısa süre sonra durdu. Gece çadıra düşen yağmur damlaları ile uyandım. Kalkıp fermuarı açtım iç ve dış çadır arasında kalan bölgede bulunan ayakkabılarımızın ıslanıp ıslanmadığını kontrol ettim. Bir ara Mert in kalktığını duyunca sabah oldu diye bende kalktım. Ama saat 3.30 sularıymış tekrar yattım. Sonunda alarm çaldı ve kalktık. Giyinip eşyaları ve çadırı toplarken sivrisineklerde bizi yemeye başladılar. Bacaklarımız delik deşik, sabaha kadar kaşındık. Eşyalarımızı bisikletlerimize yükledik. Kahvaltılığımız var ama ekmeğimiz yok onun için kahvaltımızı Fethiye de yapacağız. Mert yerim yok yiyecekleri sen alımısın dedi. Sanki bende yer var. Çantaların kapağı zor kapandı. Benim çantalarımın daha ağır olmasının yanından birde üstüne üstlük çadır taşıyorum. Gelirken de yiyecekleri ben taşımıştım. Ne bu yahu beni ne zannediyor Mert? Sanki süper menim. Yiyecek poşetlerini çamaşır ipinden söküp bisikletimin portbagajına bağladım. 

4. GÜN ÖLÜDENİZ - KABAK KOYU


01 Aralık 2010 Çarşamba
Bu günü Ölüdeniz de geçireceğimizden erken kalkmamıza gerek yoktu ama yine erken uyandım. Makinemi alıp çadırdan dışarı çıktım. Hava parçalı bulutlu. Sahilde çadır kurulmuş. Eskişehir plakalı araba ile gelmişler. Kuma çadır kuranları hiç anlamıyorum. Çadırın içi kum dolar. Mecbur kalmadıkça kuma çadır kurma taraftarı değilim. Rüzgarda çadır kazıkları kuma tutunamaz. 

3. GÜN SARIGERME-ÖLÜDENİZ

30 Kasım 2010 Salı
Sabah yine erken kalktım. Henüz Mert yatıyor. Dün gece gelip denize girip duş alana kadar hava karardığından etrafı görememiştim. Fırsat bu fırsat deyip elimde fotoğraf makinem kampı dolaşmaya çıktım. Dün geldiğimizde sinekler fena ısırmış sabaha kadar kaşındım.

2. GÜN EKİNCİK-SARIGERME


29 Kasım 2010 Pazartesi
Erken yatınca sabah erkenden uyandım. Makinemi elime alıp çadırdan dışarı çıktım. Hava henüz aydınlanmamıştı.

İSTANBUL-MUĞLA-ANTALYA 1. GÜN MUĞLA-EKİNCİK

05 Kasım 2010 Cuma
Çağlar ile geçen bayramda yaptığımız Gökçeada turundan çok keyif almıştık. Çağlar bu seferki bayram tatilinin Pazartesi gününe gelen arifenin de tatil ilan edilmesi ile 9 güne söyleyip daha uzun soluklu tur yapalım dedi.
Hemen kabul ettim. Gökçeada, Bozcaada mı yapsak, Çanakkale’den aşağılara doğru mu insek derken adaların aşırı rüzgârlı olacağına karar verip vazgeçtik. Ben İzmir’den Antalya’ya doğru gidelim o tarihte oralar daha sıcaktır önerisini yapınca Çağlarda kabul etti.
Ben her turum öncesinde olduğu gibi hemen haritalar hazırlayıp yol planları yapmaya başladım. Bu arada Gökçeada da karşılaştığımız rüzgâr gözümüzü korkuttuğundan hava durumunu beklemeye karar verdik.
Yaptığım harita çalışmalarından İzmir Antalya arasını bizim arzu ettiğimiz şekilde koyları dolaşarak gittiğimiz takdirde günde ortalama 160 km pedal çevirmemiz gerektiği sonucu çıkınca bunun zorluğunu anlatıp Çağlar ile Turu Muğla’dan başlatmaya karar verdik. Bu kararda GPA turunda gördüğüm ve hayran kaldığım Akyaka’ya uğramadan böyle bir turun yapılamayacağı fikrim etken oldu. Hoş Köyceğizden başlamadığınız takdirde başka yolda yok ya. 

AKYAKA


27 Kasım 2010 Cumartesi
Hani ilk görüşte aşk vardır ya benim Akyaka sevdam da araba ile Akyaka’ya inerken gördüğüm bu güzellik ile başladı.

GPA 4 6. GÜN MARMARİS-AKYAKA


25 Kasım 2010 Perşembe
Sabah kalktığımda bir hüzün vardı içimde. Bu gün tur bitiyordu ve eve dönecektik. Oysaki nede çabuk alışmıştım bu hayata, nede çabuk kaynaşmıştım yeni dostlarımla. Kahvaltıdan sonra hazırlıklarımızı yapıp eşyaları son kez kamyonete yükledik Akyaka da almak üzere. Bir gün önce Akyaka ya araçlarını almaya giden arkadaşlarımız yolda çalışma olduğunu, bisiklet ile seyahat için uygun olmadığını söylediler. Akyaka ya bisiklet ile gidip gitmeyeceğimiz belirsizdi ve ben her şeye rağmen bisiklet ile gitmek istiyordum. Dilek hanıma durumu sorduğumda Emniyet ile görüştüklerini, durumun 09:30 da belli olacağını söyledi. Bisiklet ile gitmeme durumu karşısında arkadaşlarım Uğur ve İlhan ı bekletmemek için 09:20 de yola çıktım. Marmaris in bitiminde beni bu yokuş karşıladı.

GPA 4 5. GÜN DATÇA-MARMARİS


25 Kasım 2010 Perşembe
Sabah erken kaktım. Gün ışığında akşam fark edemediğim bazı ayrıntıları net olarak gördüm. Örneğin bu karavanın önündeki hamak.

GPA 4 4. GÜN BODRUM-DATÇA

19 Ekim 2010 Salı
Sabah kalkıp giyindim ve çadırın dışına çıktım. Kamp hareketlenmeye başlamıştı. Bu gün feribot ile Datçaya geçeceğimizden erken yola çıkacağız.

GPA 4 3. GÜN ÖREN-BODRUM

12 Ekim 2010 Salı
Sabah gün doğumunu kaçırmamak için telefonun alarmını 6.45 e kurmuş olmama rağmen bir gün önce yaptığım hatayı yapmayarak uyanır uyanmaz kendimi çadırdan dışarı attım. Bir amacım da çadır arkadaşım İlhanı uyandırmamak. Saat 6.30 du ve ufuk kızarmaya başlamıştı. Bir yanda güneş doğarken aynı karede ayda parlıyordu.



13 Ocak 2011 Perşembe

GPA 4 2. GÜN AKYAYA-ÖREN

12 Ekim 2010 Salı
Akşam denize girerken batan günün fotoğrafını çekememiştim. Sabah erken kalkıp gün doğuşunun fotoğrafını çekmek istiyordum. Uyanık olmama rağmen çadırdan geç çıkınca görüntüyü kaçırdım.

GPA 4 1. GÜN MUĞLA-AKYAKA

11 Ekim 2010 Pazartesi
Sabaha karşı bir ara uyku tulumunun içinde dişlerim birbirine vurmaya başladı. Şortla yatınca üşüdüm. Güya güneye geldik ama meğer Üniversitenin bulunduğu yer zamanında Muğlalıların yaylasıymış ve şehirle arada 3-4 derece ısı farkı varmış. Üşendiğimden eşorfmanımın altını giymedim. İyice büzülerek ısınmaya çalışarak sabahı yaptım. Daha düşük sıcaklıklarda iş gören bir uyku tulumuna ihtiyacım olduğu ortaya çıktı.

GPA'YA GİDİYORUZ

11 Ekim 2010 Pazartesi
GPA 4 ün duyurusunu okuyunca hemen il temsilcilerine ulaşmak için araştırmaya başladım. İstanbul temsilcilerinden telefon numarası bildirilen Hüseyin Bey ile sadece mail adresi bildirilen Mutlu Bey arasında başvuru için kararsız kalsamda sonunda mail ile başvurunun daha masrafsız olacağına karar verip mail ile müracaatta bulundum. Mutlu Beyden yıldırım hızı ile yanıt geldi. İnanın telefon ile görüşsek karşımdaki kişi bu kadar çabuk yanıt veremezdi. Yanıtta bizim parkurumuzda ciddi çıkışlar ve inişler var başarabilirmisiniz diyordu. Hemen klavyenin tuşlarına biraz sert basarak yanıtımı verdim. “Daha geçen hafta Uludağın zirvesine bisikletlerimiz ile çıkıp trans Uludağ turu yaptık’’ diye yazdım. Dostum heyecanlanma sakin ol tarzında yine esprili bir yanıt geldi. “O zaman bizim parkur size hafif gelebilir ama ben yinede baş vuru formunu ve hesap numarasını yolluyorum’’. Zaten ben arkadaşın adından beni mutlu edeceğini anlamıştım.
İşlemlerimi tamamladıktan sonra her gün katılım listesinden durumu takip ettim. Gün geldi ismim yukarılarda yer aldı. Gün geldi yoksa adımı sildiler mi diye telaşlandığımda İstanbul listesinin en sonunda gördüm. İlhan ile birlikte Kamil koç ile gitmeyi planlarken son anda Uğur da tura katılınca benim araba ile gidelim daha ucuza mal olur diye teklifte bulundu. Otobüs parasından fazlasını vermem diyerek pazarlığı bağladım.

ULUS PARKI (MANZARA MUHTEŞEM)

28 Eylül 2010 Salı
Öğle civarı Çağatay aradı. Akşam Ulus parkına gideceğim gelirmisin diye sordu. Tamam gelirim dedim. Beşiktaşta buluşuruz saat 19-20 gibi düşünüyorum sana kesin zamanı mesajla bildiririm dedi. Bende bu hafta izine çıkan ve GPA öncesi bir antrenman yapalım diyen Uğura haber verdim. Bahadır saati 19 olarak belirlemiş ve bunu bana SMS ile bildirdi.
Bahadırla yazın bir akşam Piyerloti ye gitmeye karar vermiştik ama o gece Mert Avrupa yakasında tur düzenleyince arkadaşlarımızı görebilmek için kendi turumuzdan vaz geçmiştik.
Akşam üzeri evde hazırlıklara başlayacağım sırada Uğur aradı Sarayburnunda denize giriyormuş. Geçerken benide al dedi. Hemen hazırlanıp yola çıktım. Sarayburnuna doğru hızla giderken Ahırkapı fenerini geçmiştim ki Uğurun bana seslendiğini duydum.

ANADOLU KAVAĞI PALAMUT TURU

26 Eylül 2010 Pazar
Tuzla köfte turu olarak ilan edilen tur özellikle benim ve İhsan’ın Palamut serzenişleri karşısında kayıtsız kalamayan Mert tarafından Anadolu Kavağına Palamut turu olarak değiştirildi. Hafta boyunca çeşitli meteoroloji sitelerinin birbirleri ile çelişen tahminleri kafaları karıştırdı. Sabah kalktığımda hava çok bulutluydu. Tekerlekten sıçrayan sulardan ıslanmamak için çamurluk taktığım mtb yi tercih ettim. Evden çıkarken yağmur başlamıştı. Yollar bisiklet sürüşü için tehlikeliydi. Kontrollü bir hızla yol alarak Eminönüne geldim. Bizi Üsküdara götürecek gemi iskeleye yanaşmaya çalışıyordu. İDO nun yeni yaptırdığı gemilerdendi ve ben bu gemilere ilk kez binecektim.

GÖKÇE ADA VE DÖNÜŞ YOLCULUĞU (2. ve 3. GÜNLER)

12 Eylül 2010 Pazar
Sabah kalktığımızda çevreyi daha net gördüm. Gece denizden esen rüzgardan korunmak için
çadırımızı bu işletmenin arkasına kurmuştuk. Gece boyunca şiddetli esen rüzgarın bu yapının çatı eternitlerinde ve tahta paravanlarında çıkardığı sesler sık sık uyanmama neden oldu.


KUMBAĞ-GÖKÇEADA (1. GÜN)

12 Eylül 2010 Pazar
Her şey yaklaşık 1 ay kadar önce bir gün Çağların beni telefonla arayıp bayramda Gökçeadaya bisiklet ile tur yapmak istiyorum katılırmısın demesi ile başladı. Nasıl gideceğiz diye sordum. Arife günü çıkıp 1 günde eceabat a gideceğiz. Kabatepeden feribot ile adaya geçeceğiz, adayı turladıktan sonrada bayramın son günü döneceğiz dedi. Peki İstanbul Eceabat arası kaç km deyince 350 km dedi.
Arife günü sen çalışıyorsun o günden hayır yok, Pazar günü ise referandum var o günüde geç dedim. Bize sadece 3 gün kalıyor. 1. Gün 350 km gideceğiz, 2. Gün adayı turlayacağız ki söylediğine göre 90 km ve 3. Gün tekrar 350 km yol yapacağız üstelik o kadar yükle. Ben yaşlı bir insanım ve koştura koştura o kadar gitmeyede hiç gerek yok o tur olmaktan çıkar diye itiraz ettim. Bu hafta sonu Kömür Limanına gideceğim dönüşte sana yol hakkında bilgi veririm dedim.
Geldiğimde yolun Kazdağları tepesinden itibaren geliboluya kadar hemen hemen hiç emniyet şeridi olmayan gidişli gelişli bir yol olduğunu ve İstanbuldan Eceabata 1 günde gidersek burasını gece geçeceğimizi, bununda hayati tehlike taşıdığını söyledim. Sonunda eğer hafta başından izin alabilirse turu 1 haftaya yaymayı aksi halde araba ile kumbağa gidip tura oradan başlamayı kararlaştırdık.
Ben bu arada Gökçeada hakkında bilgi tğplamaya başladım. Çağlarsa 1 hafta önce adaya masa tenisi turnuvası için gitti ve bahaneyle bir ön keşif yapmış oldu.

KÖMÜR LİMANI VE GERİ DÖNÜŞ 3. GÜN

25 Ağustos 2010 Çarşamba
Gece boyunca rüzgardan ve dalga sesinden aralıklı olarak uyudum. Çadırın arkasından esen rüzgar çadırı yatırıyordu. Çadır bezi yüzüme temas edip rahatsız etmesin diye baş ucum olarak giriş kapısı tarafını seçtim. Eğimden dolayı aşağı doğru kaydığımdan rahatsız oldum. Sonunda sabah 8.00 de kalktım. Kamp yeri henüz hareketlenmemişti.


BİSİKLET İLE KUMBAĞ-GELİBOLU-KÖMÜR LİMANI (2. GÜN)

24 Ağustos 2010 Salı
Sabah 5 saatlik uykunun ardından alarmın çalması ile saat 6.00 da kalktım. Kahvaltıyı hazırlayıp çayı demledim. Anneciğim zaten akşamdan demliğe çayı koyup kahvaltılığı dolaba hazırlamıştı. Kendisi oruçlu olduğu için rahatsız etmek istemiyorum.

BİSİKLET İLE İSTANBUL - KUMBAĞ (1. GÜN)

24 Ağustos 2010 Salı
10 Haziran günü Atlas dergisinin Marmara ekinde gördüğüm gidilecek yerler arasındaki kömür Limanı hemen ilgimi çekti. Bu fotoğraf aklımı başımdan almaya yetti.

Resmin altındaki tanıtım şöyleydi.

ULUDAĞ'IN ZİRVESİNE GİDİYORUZ DEDİK VE GİTTİK

7 Ağustos 2010 Cumartesi
4 Temmuzda Uludağa günü birlik gidip geldikten sonra bir süre dağ, tepe görmek istemiyorum demiştim. Bülentin ben daha sonra tek başıma ve gerekirse 1 gece Bursada dinlenerek çıkmayı deyeceğim demesi üzerine 1 ay öncesinden yeni bir Uludağ gezisi yapmayı kararlaştırdık. Bülentten rica ettim, lütfetti bu tur duyurusunu yapmama izin verdi. 1 ay boyunca bu konuyu işlediki Yazdık, çizdik, yeri geldi geyik yaptık, yeri geldi ciddi fikir alışverişinde bulunduk. Bu konuda biraz bilgisi olan herkes bizlere yardımcı olmak için bilgiklerini bizlerle paylaştı. Bazıları gidilir dediler, bazıları gidilmez, bazıları ise anlamsız buldular. Herkesin fikirlerinde haklılık payı vardı. Ama bu işe bir kez kalkışmıştık ve her ne olursa olsun çaresiz kalana kadar deneyecektik. Pes etmek yoktu.

İSTANBUL-İĞNEADA 3. GÜN

25 Temmuz 2010 Pazar
Güngörmez Köyü, Kıyıköy, Hamidiye, Kışlacık, Sivriler, İğneada
Sabah erkenden kalktım. Bisikletimi hazırlayıp ev ahalisinin kalkmasını bekledim. Kısa bir kahvaltıdan sonra 8 de yola çıktım. Yolun ilk 28 km dün kattetiğim yol olduğundan benim için pek bir cazibesi yoktu.
Hava henüz ısınmamıştı. Günübirlik denize ve pikniğe gidenlerin araçları arada bir peş peşe yanımdan hızla geçip gidiyorlardı. Kıyıköye doğru ilerlerken Tekirdağ il sınırından Kırklareli il sınırına geçip yola devam ettim.



İSTANBUL-İĞNEADA 2. GÜN

24 Temmuz 2010 Cumartesi
Güngörmez Köyü, Kastro, Kıyıköy, Aksicim, Balkaya, Güngörmez Köyü
Gece sohbet uzayıp saat 02.00 yi bulunca arkadaşlarımında önerisi ile ertesi gün onlarla beraber Kıyıköye denize gitmeye karar verip İğneada gezisini bir gün sonraya bıraktım.

İSTANBUL-İĞNEADA 1. GÜN

23 Temmuz 2010 Cuma
İstanbul-Güngörmez Köyü
Atakanla birlikte hafta sonu 3 günlük geziler planlamıştık. Geçen hafta sonu benim içim çıktığından Saroz turunu ertelemiştik. Hafta ortası Atakan Cuma gününe sınav konduğunu söyleyince o zaman ben yalnız gidiyorum dedim. Bisikletin arka jantının akordu bozuk olduğundan ften gevşetilmiş durumda ve buda bisikletin fren performansını olumsuz olarak etkiliyor. Hafta ortası Trek Ortaköye görürecektim ama işlerimden dolayı bir türlü fırsat bulup götüremedim. Perşembe sabahı arka lastiğin tamamen söndüğünü gördüm. Uludağ turundan beri bu bisiklete binmiyordum.

ULUDAĞ TURU

04 Temmuz 2010 Pazar
Bir süre önce yeni rotalar ararken gözüme Uludağ tırmanışı, Cumalıkızık, Orhan eli baraj gölü ve Hoylat kaplıcaları takıldı. Konuyu bir mail ile Merte açtım. Geçen hafta Çınarcıktan dönerken motorda Mert Uludağa ne zaman çıkıyoruz diye takıldı. Haftaya çıkalım dedim ve bir anda bu fikir kabul gördü. Hava raporunu alıp sıcaklığın yüksek olacağını gören Mert bu işi sonbahara bırakalım dedi. Ben yapım icabı kafama koyduğunu yapan birisi olarak bu işi hafta sonu yapmakta ısrar ettim. Kerem’inde desteği ile konu resmen duyuruldu. Sonradan Bursada konaklayarak yola erken çıkılması fikri gündeme geldi ve ilk belirlediğimiz şekilde konaklamasız olarak bu işi yapmaya karar verdik.

ERİKLİ ŞELALESİ VE DELMECE YAYLASI

27 Haziran 2010 Pazar
Sabah Eminönünden Turyol motoru ile tura katılacak 9 kişi yola çıktık. Sultan Ahmet Camisine vuran güneş yapının altın gibi ışımasına neden olmuştu.


YALOVA - TRİLYE

21 Haziran 2010 Pazartesi
Sabah Yenikapıdan feriot ile Yalovaya geçitik ve her ne kadar Yalova Pastanesinde olduklarını tahmin etsemde yinede telefonla Mert’i aradım ve Yalova Pastanesinin önünde olduklarını öğrendim. Eskişehir turuna çıkarkende uğramıştık ama o zaman tadilatta olduklarından oturup bir çay içememiştik. Bu seferde çay içemedik çünkü biz geldiğimizde ekip pastanenin önündeydi. İlk kez birlikte pedal basacağımız Ahmet ile Dinçer Yalovadan otobüs ile gelmişler. Kaza geçirdiğinden beri görmediğim Hasan gelmişti. Kazadan sonra soğuduğu Trek Fx 7.0 bisikletini verip Marin almış. İhsanla uzun bir aradan sonra ilk kez karşılaşıp hasret giderdik. Geçen haftanın yıldızı Selçuk benim geleceğimi öğrenince bende geliyorum demiş. Sağolsun sayesinde onurlandım. Güzel şey insanların birbirini sevmesi, birbirlerinden keyif alması. Ve kaptan Mert her zamanki güler yüzü ve sıcaklığı ile bizleri kucakladı.

KAPIDAĞ

14 Haziran 2010 Pazartesi
Bir kaç ay önce geçen yıl yapılan bir Kapıdağ turunu okuyunca Kapıdağda tur yapmayı kafama koymuştum ve tarihide belirlemiştim. Mayıs sonuna kadar bu turu yapacaktım. Fikrimi Mert’e açtım. Biz geçen yıl orman içinden bir tur yapmıştık, bu yıl tam tur yapmayı düşünüyorum bekle deyince her ne kadar kendi başıma doğayla başbaşa bir tur hayalimi karşılamasada tamam dedim. Bu arada sevgili İlhan Beyde Mertten aynı istekte bulununca tur duyurusu yapıldı. Birkaç haftadır turlara katılamadığım için içimdeki tur aşkı had safhaya ulaşmıştı. Üstelik dostlarla tekrar birlikte olacaktım. İlhan Bey ile Garipçe gezisinden beri bir araya gelememiştik.

BİSİKLET İLE İSTANBULDAN ESKİŞEHİRE

22 Mayıs 2010 Cumartesi
Mart ayında aklıma bisiklet ile Eskişehir’e gitme fikri geldi. Buradaki amacım yaz ayında çıkmayı planladığım öncelikle Ege ve devamında olanak olursa Antalya ya yapmayı planladığım tura bir hazırlıktı. Turu feribot ile Bursa Güzelyalı ya geçip oradan Eskişehir’e pedallayacaktım ve bu yolu bir gece konaklayarak kat edecektim.
Bu fikrimi bir turda Özgür’e açtım. Özgür kendilerinin de böyle bir düşünceleri olduğunu istersem birlikte gidebileceğimizi söyledi. Özgür düşüncemi Mert’e söylemiş ve Mert bana Özgür ve Gökhanla birlikte gitmemizi ve bu yolu bir günde geçmeyi planladıklarını söyledi. Bu mesafe o zaman benim için bir hayaldi ama tamam dedim. En kötü ihtimalle gidemezsem otobüsle devam edip onlara ayak bağı olmazdım. Bu arada tur başlangıcı Yalova olarak değiştirildi ve tur tarihide 3 Nisan olarak saptandı. Bu tarih benim planladığım tarihten 2 ay önceydi ve yolculuk geceye sarkacağından o tarihte geceleri Eskişehir de hava sıcaklığı 0 derecenin altına düşüyordu. Ben bu işe yeni başladığımdan henüz yeterli donanıma sahip değildim, hoş halada sahip değilim ya. Bisikletçi için giyim malzemeleri çok pahalı ve dar bir bütçeyle bir anda her şeyin tam olması beklenemez. Bende neredeyse bisikletten başka bir şey yoktu. Mert’in annesinin rahatsızlığından dolayı tur iptal oldu.

YALIKÖY

14 Mayıs 2010 Cuma
Her gezimde olduğu gibi işe harita üzerinde çalışma yaparak başladım ve gideceğim güzergahı saptadım. Yol google maps e göre 95, mapmyride e göre 93 km görünüyordu ki bu ekstralarıyla 200 km ye yaklaşak bir turu gösteriyordu. Bu mesafeyi hiç gitmemiştim. Yaptığım en fazla yol Yalova, İznik, Yalovaydı ve toplam 150 km idi. Alterntif olarak Çatalcaya dönüp İnceğizden trenle dönebilirdim ki, bu da 150 km olurdu. Hemen 2 ayrı Çatalca rotası hazırlayıp çantama koydum. Böylece A, B ve C planlarım hazırdı.

YENİ YOL ARKADAŞIMLA KARABURUN (İSTANBUL) GEZİSİ

6 Mayıs 2010 Perşembe
Geçenlerde Çatalca ya yaptığım gezide Arnavutköy’e gelip Tayakadın tabelasını görünce uzun zamandır gitmediğim Karaburun’a gitmeye karar vermiştim. Bundan öncekilerde hep araba ile gitmiştim bu küçük köye. Karaburun Karadeniz kıyısında İstanbul’un yanı başında küçük bir balıkçı köyü. Yazın gelen yazlıkçılarla özellikle Pazar günü nüfusu artar. Yinede pek çok İstanbullunun Karaburundan habersiz olduğunu düşünüyorum. Bu gün size Karaburunu tanıtmak ve ilgi alanınıza sokmak istiyorum.

YALOVA-İZNİK-YALOVA

2 Mayıs Pazar günü Yalova’da yapılacak olan Temiz Enerji adlı termik santrali protesto gezisine katılmaya karar vermiştim. Hafta ortası İznik gölünün beni çağırdığını hissettim ve kararımı verdim, gidecektim.
Eşimin yeğeni motorsikleti ile birkaç kez İznik gölünün kenarına gidip konaklamıştı. Öve öve bitiremiyordu. Hazırlıklarımı yapmaya başladım. Önce haritadan güzergah belirledim.

GARİPÇE

25 nisan 2010 Pazar
Bu hafta tur olmadığından Pazar gününü Serap'a ayırmıştım. Turlar başladığından beri önce ortaya çıkan sıcak ve samimi yaklaşım artık yerini her Pazar, her Pazar diyerek klasik memnuniyetsizlik şikayetlerine bıraktı. Her ne kadar seninde bisikletin var, sen de gel desemde trafikte süremem diyerek hemen karşı çıkıyor. Cumartesi akşamı bisikletin beni çağırdığını hissettim. Koskoca bir Pazar günümü akraba ziyareti ile geçiremezdim. Ev beni boğardı. Bisikletin üzerine çıkıp özgürlüğüme kavuşmak, bacaklarımda pedal çevirecek derman kalmayıncaya kadar sürmek istiyordum.

YARIM AĞAÇ


19 Nisan 2010 Pazartesi
Dün sabah son haftalarda her Pazar olduğu gibi gurup arkadaşlarımla bisiklet gezisine katılmak için yola çıktım. Turlar ya bu yakada yada karşı yakada oluyor ve karşıda olursa Eminönü veya Kabataştan gemiye biniyorum. Bu yakadaysada Eminönü veya Beşiktaşta buluşuyoruz.
Bu seferki gezimiz Belgrat Ormanınaydı ve buluşma yerimiz Beşiktaştı. Ben bu turlara giderken hep sahil yolunu kullanıyorum. Sahile çıkmak için Yedikule İstasyon Caddesi boyunca ilerleyip tren yolunun altından geçip Narlıkapı Caddesinden geçerek Samatya sahiline ulaşıyorum. Yine aynı yolu kullanarak Narlıkapı Cadedsinde ilerliyordum. Hani şu Aydın Boysan’ın doğup büyümekle öğündüğü Narlıkapı. Burası çok şirin bir yerdir ve yaşamım boyunca hep çok param olup buradan bir ev alacağımı hayal ettim. Hala da ediyorum. Caddenin sağ tarafında yıkık dökük İstanbul surları, onun önünde ise sahil yolu ve deniz var. Solda ise evler var. Genellikle bahçeli eski evler. Bazıları yanmış, bazıları yıkılmış. Ama bazıları hala zamana karşı koyup ayakta kalmaya çalışıyorlar veya satın alan yeni sahipleri tarafından onarıldılar. Bu evlerin manzarası gündüz ayrı güzel gece ise ayrı güzeldir. Evler denize bakarlar. Gece olup Samatya, Zeytinburnu açıklarına demirleyen gemiler ışıklarını yakınca pırlanta tanelerden yapılmış kolye gibi parıldayarak göz kamaştırırlar. Eskiden bu surların dibi kumsalmış. İnsanlar bu surlardaki kapıdan denize inerlermiş. Balıkçılar sabah buradan sahile inip kayıkları ile denize açılır, akşam eşleri, çocuklar, sevgilileri o sahilde onların balıktan dönüşünü beklerlermiş. Benim çocukluğumda da burası doldurulup yol yapılmıştı ama bu kadar geniş bir alan değildi. O zaman balıkçılar kayaların üzerine yaptıkları çekeklerden kayıklarını denize salar, gelincede tekrar çekeğe çekerlerdi. Haziran ayı geldiğinde sahil boyunca kat kat çamaşır ipi gibi ipler gerilir ve bu iplere kuyruklarından bağlanmış uskumru balıkları güneşte kurutularak çiroz yapılırdı. Şimdiki çocuklar çirozu bilmez.Nereden bilsinler ki, biz bile adını olmasada tadını unuttuk.

MEMDUH ŞEVKET PAŞA VE PAŞAMANDIRA KÖYLERİ


31 Mart 2010 Çarşamba
21 Mart Pazar. Sabah saat 07.30 da Samatya hastanesinin önünde Uğur ve Oğlu Yunus ile buluşup sahilden Eminönüne geldik. Bu arada gemi hareket etti. Daha zamanımız vardı onun için hiç telaşlanmadık. Akbilimde kredi kalmadığından belediyenin yeni koyduğu makineyi ilk defa kullanarak 2 jeton aldım. Teknolojinin gelişmesi ile insanların yerini makineler alıyor. Keşke herkesin bir makinesi olsada bizim yerimize makinelerimiz çalışırken biz gezip tozsak, hayatın tadını çıkarsak. Ama teoride kulağa hoş gelen bu düşünce pratikte hiçte böyle olmuyor. Kapitalizmin bitmez tükenmez kar tutkusunun sonucu olarak iş gücünün yerini makineler alırken insanlar işsiz kalıyorlar.

GARİPÇE-RUMELİFENERİ


17 Mart 2010 Çarşamba
Akşam Serap’a banyonun kapısının yanında duran sırt çantamı gösterip “Eğer yarın sabah kalktığında bu çantayı yerinde bulamazsan bil ki gitmişim’’ dedim. Serap “Nereye gideceksin?’’ diye sordu telaşla.
“Merak etme dedim önemsenmenin keyfi ile. Akşama döneceğim, henüz uzun soluklu ayrılıkların vakti gelmedi.’’
Sırt çantamı bisiklete binerken kullanıyordum. İçinde yağmurluğum, rüzgardan koruyucu bir giysi, reflektörlü yelek, buff, yiyecek, kimlik, bisiklet lastiği yaması, bisiklet kilidi, kimlik ve bir miktar para gibi eşyalarım vardı.

DEMİRCİKÖY - KİLYOS - GÜMÜŞDERE

27 Mart 2010 Cumartesi
Sabah kahvaltımı yaptıktan sonra bisikletime atlayıp yola koyuldum. Bu seferki hedefim Kilyos. Artık Sarıyer e kadar olan yolu ezberledim. Bir önceki turumda olduğu gibi sahil yolunu takip ederek her zaman mola verdiğim Kireçburnundaki Petrol Ofisi istasyonunun yanında molamı verdim. Bir yandan bisküvitimi yerken bir yandan da Karadenizden giriş yapan ve Karadeniz’e çıkan gemileri izliyordum. Hava çok güzeldi. Önümden geçen yaşlı bir bey önümde durdu ve bisikletini beslemiyor musun dedi. Ben besleneceğim ki, elde edeceğim gücü ayaklarım vasıtasıyla bisikletime aktaracağım dedim. Gülüştük. Suyumu da içtikten sonra tekrar yola çıktım. Sarıyer’i geçip Kilyos yoluna doğru ilerlerken başımı kaldırıp yukarı baktım. Tırmanacağım yer tam tepemde duruyordu. Adeta düz duvara tırmanacaktım.

ÇATALCA

17 Mart 2010 Cumartesi
Bir süredir düşünüp işlerim ve hava muhalefeti nedeniyle yapamadığım Çatalca turunu yapmaya karar verdim. Mapmyride tan rotamı gidiş eski Edirne Asfaltı, dönüş ise E5 karayolu olarak belirledim. Gidiş 70 km, dönüş 58 km görünüyordu. Sabah 6.30 gibi yola çıktım. Amacım minibüs trafiğinin yoğun olduğu Edirnekapı Sultançiftliği arasını trafik yoğunlaşmadan bitirebilmekti.

SEVGİLİM SENİ ÇOK ÖZLEMİŞİM

01 Mart 2010 Pazartesi
Dün bir şey yaptım ve sevgilimle buluştuk, üstelik tam 35 yıl sonra. Bunu alenen evdeki herkese söyledim açık yüreklilikle. Çok özlemiştim onu ve hiçbir şey umurumda değildi. Bu sefer kesin kararlıydım, asla yolumdan dönmeyecektim.
Hafta ortası karar verdim buluşmaya. Kaç haftadır hava soğuk, yağmurlu, kar yağıyor diye çeşitli bahanelerle atlatıyordum kendisini. İnternetten bir gurubun Pazar günü sevgilileri ile Burgaz adasına gideceklerini öğrendiğimde hava raporlarına baktım. Hafta sonu hava açıktı. Tamam dedim bizde geliyoruz. Hafta sonuna doğru raporlar değişti, yağmur ve soğuk hava bilgileri geldi ama artık söz ağzımdan çıkmıştı. Geriye dönemezdim. Cumartesi günü gidip uzun araştırmalardan sonra görüp beğendiğim hafif yağmurluğu satın aldım.